AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ PERSPEKTİFİNDEN BİN ALİ’NİN TUNUS’U

Ergin Ergül[1]

Giriş

Avrupa ölçeğinde çoğulcu demokrasi, insan hakları ile hukukun üstünlüğünü savunma ve güçlendirmeyi amaçlayan, Türkiye’nin de 1950 yılından beri üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin hazırladığı en önemli uluslararası hukuk metinlerinden birisi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesidir. Taraf devletlerin, yetki alanlarında bulunan herkes için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde (AİHS) yer alan hak ve özgürlükleri tanıması yükümlülüğü vardır. Sözleşmenin yargısal bir denetim organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) üye ülkelere karşı yapılan başvurularda verdiği kararlar, uluslararası alanda o ülkenin insan hakları karnesini oluşturmaktadır.

AİHM, AİHS’nin işkence ve kötü muameleyi mutlak surette yasaklayan 3’üncü maddesinden çıkardığı dolaylı koruma tekniği yoluyla, yabancı işkenceye, insanlık dışı veya onur kırıcı ceza ya da işlemlere tabi tutulacağı bir ülkeye sınır dışı edilir, geri gönderilir veya geri verilirse, AİHS’nin 3’üncü maddesinin ihlal edilmiş olacağını saptamıştır. Bu dolaylı korumanın en belirgin özelliği, terörizm dâhil işlenen fiilin ağırlık ve niteliğine de bağlı olmayan mutlak bir nitelik taşımasıdır.  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre;

Sözleşmeci bir devletin bir kişiyi işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya maruz kalması tehlikesi olduğuna inandırıcı esaslı sebepler bulunan bir başka devlete bilerek teslim etmesini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Başlangıç bölümünde anılan siyasî gelenekler, idealler, özgürlük ve hukukun üstünlüğü ortak mirası” şeklindeki unsurlarla bağdaştırmak mümkün değildir.[2]

AİHM’nin, taraf ülkelerin yabancıları ülkeden uzaklaştırma işlemlerine karşı Sözleşmenin 3’üncü maddesi çerçevesinde verdiği kararlar, yabancının gönderileceği AİHS’ne taraf olmayan ülkedeki insan hakları durumunun da net bir fotoğrafını ortaya koyabilmektedir. Bu fotoğraf o ülkenin rejiminin niteliği ve  uluslararası alandaki imajı konusunda da gösterge olmaktadır.

Kişinin gönderileceği ülkede işkence veya kötü muamele riskinin var olup olmadığını belirlemek için Mahkeme, bir ülkedeki genel duruma ilişkin olarak, çoğunlukla Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi insan haklarının korunması alanında çalışan uluslararası bağımsız örgütleri ile ABD Dışişleri Bakanlığının da aralarında bulunduğu Hükümet kaynaklarının yeni tarihli raporlarına önem vermektedir.

AİHM’ne Tunus Vatandaşlarının Başvuruları

Bir Afrika ülkesi olan Tunus, AİHS’ne taraf olmamasına rağmen, vatandaşlarının, yetki alanlarında oldukları taraf ülkelere karşı başvurularda dolaylı olarak AİHM’nin değerlendirmesine konu olmuştur. Son yıllarda, AİHM özellikle terör şüphelisi Tunus vatandaşları tarafından haklarındaki sınırdışı veya geri verme işlemlerine karşı İtalya, Fransa, İngiltere ve Türkiye aleyhine yaptığı bir çok başvuruya bakmıştır. Bu başvuruların bir çoğunda AİHM, başvuranlar hakkındaki işkence ve kötü muamele riskini ciddi bularak, kişinin geri gönderilmesi halinde Sözleşmenin 3’üncü maddesinin ihlal edileceğine karar vermiştir.

Bu kararların en önemlisi ve benzer kararlarda ilke karar olarak atıf yapılan AİHM Büyük Dairesi’nin 28 Şubat 2008 tarihli İtalya’ya karşı Saadi kararıdır. Mahkemenin, bu kararda başvuranın Tunus’a gönderilmesi halinde işkence ve kötü muameleyle karşılaşma riski olduğunu desteklemek için alıntı yaptığı uluslararası raporlar, bir halk ayaklanması ile devrilen Bin Ali yönetimindeki Tunus’un insan hakları alanındaki vahim durumunu ortaya koymaktadır. Bu karar, 2008 tarihli olsa da, AİHM 13 Nisan 2010 tarihli Türkiye’ye karşı Charahili kararında da, Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından hazırlanan raporlardaki kötü durumu hatırlatarak ve bu raporlarda terör suçu ile suçlanan kişilerin sistematik şekilde işkence kötü muameleye tabi tutulduğunu dikkate alarak, Saadi/İtalya kararından ayrılmasını gerektiren bir sebep olmadığı sonucuna ulaşmıştır.

Uluslararası Raporlarda Tunus’da İnsan Haklarının Durumu

Uluslararası Af Örgütünün 2006 raporuna göre, adil olmayan bir yargılama sonucu en az 12 kişi terör eylemlerinden yargılanmış ve ağır hapis cezalarına mahkum edilmiştir. Yeni işkence ve kötü muamele olayları bildirilmiştir. Yüzlerce siyasi mahkum 10 yıldan fazla süredir hapistedir ve sağlık durumları kötüleşmiştir. Ayrıca, yasaklanmış En Nahda hareketine mensup oldukları gerekçesiyle adil olmayan bir yargılama sonucu 14 yıldır hapiste olan 135 mahkum bir  af sonucu serbest bırakılmıştır. Bunların bazılarının sağlığı, aşırı ölçüde ağır cezaevi koşulları ve davalarından önce uğradıkları işkencelerden dolayı çok kötüdür (Saadi, parag.65).

Uluslararası Af Örgütü, ayrıca, ifade özgürlüğü hakkının büyük ölçüde sınırlandırıldığını ve insan hakları savunucuları, başörtülü kadınlar ile hükümet karşıtları ile siyasi muhalefete karşı taciz ve şiddet riskini bildirmektedir (Saadi, parag.69)

İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2007 yılı raporunda, Tunus hükümetinin muhaliflerini bastırmak için terörizm tehdidi ile dini aşırılığı bahane olarak kullandığını vurgulamaktadır. İtiraf elde etmek amacıyla şüphelilerin işkence ve kötü muameleye tabi tutulduğuna ilişkin kuşku götürmeyen, güvenilir iddialar vardır (parag. 73).

İnsan Hakları İzleme Örgütüne göre, yargı bağımsızlıktan yoksundur. Sorgu hakimleri şüphelileri avukatsız sorgulamakta, savcılık ve hakimler bir avukat aracılığıyla bile yapılsa işkence iddialarını görmezlikten gelmektedirler. Sanıklar çoğunlukla baskıyla alınan ifadeler veya ne sorgulayabildikleri ne de sorgulatabildikleri tanık ifadeleri ile mahkum edilmektedirler (Saadi, parag 75).

2003 tarihli Terörle Mücadele Kanunu sadece siyasi eleştiri hakkını kullanan kimseleri suçlamak için kullanılabilen çok geniş bir terörizm tanımı içermektedir (Saadi, parag.77).

ABD Dışişleri Bakanlığı 2006 yılında yayınladığı raporunda Tunus hükümeti tarafından işlenen temel hakların ihlallerini açıklamaktadır. Raporda, ilki yakalama sırasında, diğeri yakalama sonrası polis’de iki kişinin ölümü yeralmaktadır (Saadi, parag. 81-82).

İşkenceye tabi tutulan kişiler, yara ve izler iyileşinceye kadar doktor muayenesine götürülmemekte, işkence altında baskıyla alınan ifadeler mahkemelerce kabul edilmektedir Mağdurların işkence ihbarlarına rağmen hiç bir soruşturma başlatılmamış ve hiç bir kamu görevlisi kovuşturulmamıştır (Saadi, parag.85-86).

Cezaevlerinin koşulları uluslararası standartlardan çok uzaktır. Mahkumlar çoğu yerde aynı yatağı paylaşmaktadır. Aşarı kalabalıklık ve kötü hijyen koşulları nedeniyle bulaşıcı hastalıklar yaygındır (Saadi, Parag. 87).

Rapor, haberleşmenin denetimi, ve telefon dinlemeleri ile kimlik belgelerine el koyma gibi siyasi mahkumların ve yakınlarının özel ve aile hayatına saygı hakkına yaygın engelleri işaret etmektedir (Saadi, parag.93).[3]

Sonuç

Çağımızda, bir ülkenin uygarlıktaki yeri maddi ilerlemesi yanında, insan haklarını güvence altına alması ve gerçekleştirmesi derecesi ile de ölçülmektedir. Dünyadaki gelişmeler ortaya koymaktadır ki, insan hakları, bir ülkedeki bireylerin, toplumsal kesimlerin, çeşitli renklerin  bir arada yaşama iradesini birleştirerek ve  devlete  bağlılıklarını artırarak uzlaşı ve istikrar ortamı sağlayan, demokratik rejimleri güçlendiren bir üst değerdir.

Tunus örneğinde, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, millet iradesine dayanmayan rejimlerin baskı ve insan hakları ihlalleri ile varlıklarını sürdüremedikleri, bilakis hem ülke içinde hem de dışında meşruiyetlerini yitirerek, yıkılma süreçlerini hızlandırdıkları bir kez daha görülmüştür. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları, Tunus rejiminin, insan hakları ihlallerini,  terör ve dini aşırılıkla mücadele bahanesiyle haklılaştırma ve uluslararası kamuoyunu etkileme teşebbüslerinin akim kalmasında önemli bir  bir etken olmuştur.


[1] Hakim

[2] Soering/Birleşik Krallık, Başvuru No:14038/88, 7 Temmuz 1989, parag.88, Mamatkulov ve Askarov/Türkiye, Başvuru No:46827/99 ve 46951/99, 04 Şubat 2005, parag.68

[3] Saadi/İtalya,  Başvuru No: 37201/06, 28 Şubat 2008

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir