Hukukçu ve Yöneticiler İçin MEVLANA BİLGELİĞİ

Ölüme ve hayata, zamana ve tarihe yenilmeyen evrensel bilge Mevlânâ’nın birçok konudaki bilgelik mücevheri düşünce ve bilimsel öngörülerini daha önce duymuşsunuzdur.

Ancak onun, insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, yolsuzluk ve rüşvet, terör, kamuda iyi yönetim, etik ilkeler, stratejik düşünce gibi konuları da günümüze ve geleceğe ışık tutacak şekilde ele aldığını biliyor musunuz?

2011 Aralık ayı içinde çıkan eserde, evrensel hukuk, çağdaş yönetim ilkeleri ve stratejik düşünce açılarından da, Mevlânâ’nın sonsuz bilgelik okyanusundan çıkartılabilecek sayısız inci ve parlak ilhamlar olduğunu göreceksiniz. Aşağıda yer alan Giriş bölümünün esere ilişkin genel bir fikir vereceğini düşünmekteyim.

GİRİŞ

Kişinin değeri nedir?

Aradığı şeydir! Mevlânâ

Bu çalışma, 13. yüzyıldan günümüze hayatın anlamını ve gerçeği arayanlara kılavuzluk etmeyi sürdüren Mevlânâ Celâleddin Muhammed’in 21. yüzyıldaki bir hayranı ve seveni tarafından, o evrensel gönül ikliminin, başta Mesnevî olmak üzere, Fihi Mâ-Fih, Rubailer, Divân-ı Kebîr, Yedi Meclis (Mecalis-i Seb’a) ve Mektuplar gibi bilgelik pınarı eserlerinin hukukçu ve yönetici gözüyle okunmasının, incelenmesinin ürünüdür.

Eserde, hukukçu ve yöneticileri ilgilendiren konularda Mevlânâ’nın güçlü, derin ve çarpıcı düşüncelerini ve bunların günümüz bilimleri ve terminolojisi ışığında, zihnimde uyandırdığı çağrışımların bir kısmını dile getirdim. Çünkü, onun özellikle tüm hukuki görüşlerinin keşfedilip yorumlanması ve sistemleştirilmesi, eserlerinin, ancak yıllar sürecek kapsamlı ve ayrıntılı bir incelenmesiyle mümkün olabilir. Ayrıca, onun günümüzdeki insan hakları doktrini ve pratiğine ışık tutacak düşünceleri müstakil bir araştırmayı gerektirmektedir.

Mevlânâ’nın eskimez eserlerinden aktardığım tespit ve görüşleri, devleti oluşturan üç erkten yürütme ve yargı mensuplarına yol gösterecek, ilham verecek birçok bilgelik içermektedir. Mevlâna’nın şiirlerinin arkasındaki dinamik, canlı, derin bilgelik daha fazla değerlendirilmeyi beklemektedir.

Mevlânâ’ya bakışımızın, onu tarihi bir hatıra görmekten ziyade, bilimsel, sosyal ve güncel konularda yol gösterici, ilham verici bir kılavuz olarak değerlendirmeye dönüşmesi halinde, onun uçsuz bucaksız düşünce dünyasından, kıyısız bilgelik okyonusundan her alanda çok daha iyi yararlanabileceğimizi düşünüyorum.

Onun dünya durdukça yaşayacak, hep taze kalacak ilham ve bilgelik okyanusu eserlerinden bir dalgıçlık çalışmasıyla derlenen inciler okuyucunun zihninde yeni ve özgün açılımlara yol açabilir. Ama en önemlisi, kişilerin işlerini yaparken, görevlerini ifa ederken sözkonusu bilgelikleri hatırlayıp, uygulamaya geçirmesidir.

Kitabı ruhun gıdası, aklın ilacı gören o muhteşem kılavuz, bilginin uygulamaya geçirilerek bilgeliğe dönüştürülmesi gereğini vurgulayarak eserlerine nasıl yaklaşmamız gerektiğini şöyle hatırlatır:

Kitaptan nihai amaç içerdiği bilgilerdir; onu yastık yaparsanız buna yarar. Ancak bu yastık rolü onun amacı değildir. Onun nihai amacı bilgi, doğru yol ve kazançtır. Kılıcı çivi yerine kullanırsanız yenilgiyi zafere tercih edersiniz.”[1]

Bu kitap sadece Mevlânâ’yı anmayı değil, bunun yanısıra anlamayı da seçerek, bir keşif yoluna girme çabasıdır. Çalışma, amacı ve içeriği açısından belki de türünün ilk örneğidir.

Bu çalışmada, Mesnevî’den, Fihi Mâ-Fîh’ten ve Rubailer’den yaptığımız alıntılarda büyük ölçüde Eva De Vitray-Meyerovitch’in[2] Fransızca tercümelerini esas aldık. Söz konusu eserlerden çeviri yaparken belli başlı Türkçe tercümelerle karşılaştırarak, en anlaşılır ve günümüz terminolojisine en uygun anlamı vermeye çaba gösterdik. Gerektiğinde mukayese için aynı metnin dipnotlarda farklı çevirilerine yer verdik. Şu tespiti de yapmak gerekir ki, Fransızca ve İngilizce çeviriler uslup, akıcılık ve terminoloji bakımından Mevlânâ’nın eserlerinin ruhunu daha güncel ve çok daha anlaşılır ve etkileyici şekilde yansıtmaktadır. Herhalde Mevlânâ’nın eserlerinin Batı’da daha fazla yankı ve izleyici bulmasının nedenlerinden birisi de budur. Eserin canlı, akıcı ve güncel olmasını amaçladığımdan yeri geldikçe uluslararası alandaki bazı hatıralarıma da yer verdim.

Mevlânâyı iç duyu organlarının rehberliğinde tanıyan, sınırlı dışsal özgürlük yanılsamasından kurtulur ve sınırsız içsel özgürlüğü tadar, yepyeni bir bakış açısı kazanır, heyacan ve coşku ile dolup taşar, sabır, azim ve çaba ile kanatlanır, kişilerin saygı duyulması gereken bireyselliklerini yok etme yerine, onlarda gizli kalmış potansiyeli dışa çıkarmaya çalışır. Böyle bir insan giriştiği iş ve mesleğini vicdanı ve ruhunun kılavuzluğunda yürütür. Nihat Sami Banarlı bu gerçeği çok güzel vurgular:

İnsan ister hâkim, ister devlet adamı, ister fen adamı, ister sanatkâr, ilahiyatçı, şâir, edip ve başka meslekten olsun, içinde bir vicdan dünyası bulunabildiği ölçüde insandır. Bu bakımdan devlet idaresi de; adalet icrâ edebilmek de; bir sanat eseri vücuda getirebilmek de; aslında insan ruhunun bir ilahisidir.[3]

Gönülleri cezbeden ve birleştiren mıknatıs ruh Mevlânâ’nın kılavuzluğunda, olayların, adların altındaki gerçeğin[4] bilincine vardıracak yeni zihnî açılımlar, keşifler, kişisel ve mesleki tatmin ve bundan hareketle hayatta iyi işler üretmenin, güzel bir iz bırakmanın huzur ve mutluluğunu dilerim.

Ergin Ergül


[1] Eva De Vitray-Meyerovitch/Djamchid Mortazavi, Mathnawi, La quête de l’absolu, édition du Rocher, Paris 2004, c. III/2989-2992,  s.713.

[2] Prof. Dr. Eva de Vitray-Meyerovitch (1909-1999): Katolik okullarda okumuş, hukuk fakültesini bitirmiştir. Doktorasını felsefe alanında Platon’da sembolik konusunda yapmıştır. Fransa’nın dünya çapında en saygın bilim ve araştırma kurumu olan Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi’nde yönetici ve uzman olarak çalışmıştır. Yüzyılımızın en ünlü bilim ve fikir adamlarını yakından tanımış, kendileriyle ortak çalışmalar yapmış. Muhammed İkbal’in İslâm’da Dinî Düşüncenin Yeniden İnşası’nı kitabını okurken, İkbalin Üstad’ım ve  Kılavuzum dediği  Mevlana’yı keşfetmiştir. Mevlâna’yı Batı’ya tanıtabilmek için klâsik Farsça’yı, Arapça’yı öğrenmiş; bundan sonraki hayatını buna adamıştır. Çalışmalarını edebiyat, felsefe ve tasavvuf konuları üzerinde yoğunlaştırmış. Mevlânâ’nın hemen hemen bütün eserlerini Fransızca’ ya çevirmiştir. Dünyanın pek çok ülkesindeki üniversitelerde dersler ve konferanslar vermiş, kırka yakın çeviri ve telif eser yayınlamıştır. 26 Mayıs 1998’de Konya’da düzenlenen sempozyumda yaptığı “Mevlânâ ve Psikoloji” konulu konuşmasının sonunda, “Benim gibi yaşlı bünyesi, hasta kalbiyle kilometreler kat etmek bile Hz. Mevlânâ’nın huzurunda yorgunluk değil, mutluluk verir. Onun maneviyatının gölgesinde kıyamete kadar kalabilmek için beni Konya’ya gömün” demiştir. Bu vasiyeti üzerine cenazesi, 2008 yılında Paris’ten Konya’ya getirilmiş ve Üçler Mezarlığı’na defnedilmiştir.

 

[3] Nihad Sâmi Banarlı, Tarih ve Tasavvuf Sohbetleri, Kubbealtı, 4. Baskı, İstanbul 2008.

[4] Mevlânâya göre, “İnsanların anlaşmazlıkları addan meydana gelir; gerçeği gördüklerinde ise barış  hakim olur.” Mesnevi, II/3680 (Meyerovitch/ Mortazavi, s.516).

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir