SADİ-İ ŞİRAZİ’NİN GÜLİSTAN’INDAN DİKTATÖRLERE UYARILAR

Giriş

20. yüzyıl, soğuk savaş sonrası birçok polis devletinin, diktatörlüğün yıkıldığı, çöktüğü bir yüzyıl olarak tarihe geçmişti. 2011 yılı ise Arap dünyasındaki birçok diktatörlüğün tarihe gömüldüğü bir yıl olmuştur. Adeta, Hz. Ömer’in “Adalet devletin temelidir, zulüm devletin ortadan kalkması ve tahribidir.” sözü gerçekleşmiştir.[1] Medeniyetimizin büyük bilgelerinin şaheserleri, klasik eserleri aslında baskıyı, şiddeti bir yöntem olarak gören yöneticileri uyaran, girdikleri çıkmaz sokağı haber veren bilgeliklerle doludur. Bunlardan birisi de Sadi-i Şirazi’nin Gülistan adli ölümsüz eseridir.

Sadi-i Şirazi ve Gülistan Kitabı

Sadi-i Şirazi (1213-1292) Frasça’nın ve doğu dünyasının en tanınmış şairlerinden (şairler prensi) ve bilgelerindendir. Asıl adının Muslihüddin veya Müşerrifüddin olduğu aktarılmaktadır. Sadi Şirâzî lakabıyla meşhur oldu. Sadi mahlasıyla tanındı. Şiraz’da doğan Sadi, ilk eğitimini memleketinde gördü. Henüz on iki yaşında iken öksüz kaldı.

Bağdat’ın ünlü Nizamiye Üniversitesinde yüksek öğrenimini tamamladı. Derinleşmek ve ufkunu genişletmek amacıyla bir çok ülkeyi dolaştı. Gittiği yerlerde oranın tanınmış bilgin ve bilgeleri ile irtibat kurarak hem öğrenmeye hem de bildiklerini paylaşmaya çalıştı. Dönemin ünlü İslam filozofu Şihabeddin Sühreverdi ile tanıştı. Onun tasavvuf anlayışından etkilendi.  1257 yılında Şiraz’a döndü. Devletin başında bulunan Ebu Bekr Sad bin Zengi tarafından saygı gördü. Sadi de hükümdarı adına meşhur eseri “Bostan”ı yazdı ve kendisine takdim etti.

Bir yıl sonra da kendisine büyük saygı gösteren Veliaht II. Sa’d adına ‘Gülistan’ı kaleme aldı. Bu iki eseri kendisine büyük şöhret kazandırdı. Gülistan; hükümdarların davranış ve nitelikleri, dervişlerin ahlakı, kanaatin erdemi, susmanın avantajları, sevgi ve gençlik, zayıflama ve ihtiyarlık, eğitimin etkileri ile toplumun gidişatı’nın ele alındığı sekiz bölümden oluşmaktadır. Eserde, yazar kendi gözlem ve tespitlerine de  yer vermektedir. Ayrıca büyük bilgin ve bigelerin sohbet ve toplantılarında duyduklarını, öğrendiklerini aktarmaktadır. Hem nesir hem de şiir şeklinde bölümler yer almaktadır. [2]

Gülistan Batı dillerine de çevrilmiş ve büyük ilgi görmüştür. Biz  bu yazıdaki alıntılarda Ömer Ali Şah’ın Farsça’dan Fransızca’ya yaptığı çevirisini esas aldık.

 

Gülistan’dan Eskimez Uyarılar!

Sadi, diktatörü halkı üzerindeki baskı ve hukuk dışı uygulamaları ile iktidarının meşruiyetini yok ettiği konusunda şöyle uyarır:

“Kurdun çoban olmayacağı gibi, bir zorba da ülke yönetemez. Despotizm siyaseti izleyen bir kral, kendi iktidarının temellerini yıkar”. [3]

O, bir gün en yakın ekibinde yer alan, en güvendiği insanların insanlık dışı uygulamaları nedeniyle kendisini terk edeceği gerçeğini diktatöre şöyle hatırlatır:

“Baskı yolunu izleyen bir kral kendisine faydası olabileceği bir günde en iyi dostunu düşman yapar.”

Diktatörler hep iç ve dış düşmanlarının korkusu içinde yaşarlar. Ancak en ufak muhalefeti en sert şekilde bastırarak kendilerini bir nebze güvende hissederler. Sadi, bu korkudan kurtulmanın yolunu şöyle gösterir:

“Halkınızla barışık olursanız artık düşmanlarınızdan endişe etmezsiniz. Çünkü adaletli devlet başkanının halkı onun askeridir”.[4]

“Halkınıza karşı şefkatli olun. Böylece düşmanlarınızdan endişeniz olmaz.”[5]

Aşağıdaki öğüdünde de, Saddam,  Kaddafi ve pek yakında gerçekleşecek Beşar Esad gibi çağdaş Nemrutların, Firavunların  acıklı sonlarını haber verir.

“Zayıflara karşı merhametli olmayan kendinden güçlülerin zulmüne uğrar.

Her güçlü kola kuvvet zayıfın bileğini bükmek için verilmemiştir. Eğer tek bir gönlü üzersen senden güçlülerin baskısının boyunduruğuna düşersin.”[6]

Sadi devletin başındaki yöneticilere halkın sesini dinlemeyi ve adaleti, diğer bir ifadeyle hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmeyi tavsiye eder. Bu tavsiyeyi dikkate almayanlara son bir uyarı olarak, mutlak hesap ve adalet gününü hatırlatır.

“Halkınızın çığlığına kulak verin ve adaletli olun. Eğer böyle yapmazsanız size bir hesap gününün olduğunu hatırlatırım.”[7]

Devletin başındaki yöneticiler, adaletten sapıp, baskı ve insan hakları ihlalleriyle insanlara acı yaşattıklarında, bundan etkilenmeyen kişiler tepkisiz ve seyirci kalamazlar, kalmamalıdırlar. Sadi bunun gerekçesini çok çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır:

“İnsanlık hepsi aynı kaynaktan gelen insanlardan oluşmaktadır. Bir insan acı hissettiğinde diğerleri kayıtsız kalamazlar. Başkalarının acıları önünde pasif kalanlar, siz insan olarak adlandırılmayı hak etmiyorsunuz.”[8]

İktidarlarının zayıfladığını, koltuklarının sallandığını hisseden diktatörler son bir umutla baskı ve şiddeti artırırlar. Bunun çözüm olmadığı konusunda Sadi şu uyarıyı yapar:

“Ey halkına acı çektiren,

Daha ne kadar hükmedebileceksin?

İktidarının sana ne faydası var?

Baskı uygulamadansa ölümün yeğdir.”[9]

Sadi iktidar gücüne dayanarak zayıf gördüğü insanları ezen diktatörü, zorbayı empati yapması için şöyle uyarır:

Ayağının altındaki bir karıncanın halini anlamak istermisin?

Kendini bir filin ayağı altında hayal et.[10]

Diktatörlerin bir özelliği de zorla sahip oldukları ve sürdürdükleri iktidarı ilelebet kendi ve nesillerinin elinde tutma hırsıdır. Sadi bunun imkânsızlığını Keyhüsrev’in sarayının girişine yazılı olduğunu söylediği bir beyitle vurgular:

“Yıllar boyu, tüm canlılar, insanlar başımın üstündeki toprağa basıp geçecekler,

Nasıl bu krallık elden ele bana kadar geldiyse, başka ellere geçecek.” [11]

Sonuç

Bilgi çağı olarak adlandırılan günümüzde, eskimeyen bilgelik eserleri tüm dillere çevrilmekte, ihtiyaç duyan herkesin kolaylıkla erişimine açık hale gelmektedir. Ancak ilginç olan, modern zamanların güç sahiplerinin bu fırsattan istifade edememeleri, geçmişte “devlet benim” diyen kralların, hükümdarların, sultanların yaptıkları yanlışları, izledikleri hatalı politikaları bu çağda da tekrarlamalarıdır. Evrensel bir bilge şair olan Sadi zamanın ülkesinin devlet başkanına sunduğu Gülistan adlı eskimez şaheseri aracılığıyla, halkın iradesine dayalı, meşru ve adil bir yönetim gerçekleştirmek isteyen devlet adamlarına rehberlik etmeyi, diktatörleri ise uyarmayı sürdürmektedir.



[1] Ergin Ergül, Hukukçu ve Yöneticiler İçin Mevlana Bilgeliği, Orient yayınları, Ankara 2011, s. 50.

[2] Hatice Sedef Ergül, Bütüncül Gelişimin Anahtarı, Mevlana Yolu, Akçağ yayınları, Ankara 2010, s. 72, dpn.47.

[3] Saadi, Le jardin de roses (Gulistan), traduction et préface de Omar Ali Shah, Albin Michel, Paris 1991, a.g.e, s.35

[4] Saadi, a.g.e, s.35

[5] Saadi, a.g.e, s.38

[6] Saadi,a.g.e,s.244.

[7] Saadi, a.g.e, s.39

[8] Saadi, a.g.e,s.39

[9] Saadi, a.g.e, s.39

[10] Saadi,a.g.e, s.55

[11] Saadi, a.g.e, s.59

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir