Giriş
13. yüzyıldan günümüze, arayanlara kılavuzluk etmeyi sürdüren evrensel gönül iklimi Mevlâna’nın başta Mesnevi olmak üzere, Rubailer, Divan-ı Kebir, Fihi Mâ Fih ve Mecalis-i Seb’a gibi bilgelik pınarı eserlerinin hukukçu ve yönetici gözüyle okunması ve incelenmesi halinde, devleti oluşturan üç erkten bir olan yargı mensuplarını da ilgilendiren bir çok bilgelik içerdiği görülmektedir.
Eserlerinin incelenmesinden, kendisi de aynı zamanda bir hukukçu olan Mevlana’nın günümüzdeki yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı kavramları bağlamında üzerinde düşünülmesi, ilham alınması gereken güncel ve önemli görüşler ileri sürdüğü anlaşılmaktadır.
Hukuk Rahmettir !
Mevlânâ, hukuka bakışını Mesnevi’de şu çarpıcı ifadelerle dile getirir:
«Hukuk rahmettir, mücadeleleri ortadan kaldırma aracıdır, kıyametteki adalet okyanusundan bir damladır. Damla ufak ve küçük hacimli olsa bile okyanusun suyunun saflığını belli eder.» [1]
Mevlânâ’nın hukukun hem kaynağı hem amacı olan adalet ilkesine getirdiği tanımlar ise, günümüzde geçerli evrensel tanımla bire bir örtüşmektedir. O şöyle der;
«Adalet nedir? Bir şeyi yerli yerine koymaktır. Adaletsizlik nedir. Bir şeyi layık olmadığı, kötü bir yere koymaktır. » [2]
“ Adalet nedir? Suyu ağaçlara vermektir. Adaletsizlik nedir? Suyu dikenlere vermektir. Adalet, bir bağışı uygun yere vermektir. Her su emen kökü sulamak değildir. Yani hakkı hak sahibine vermektir. Bir şeyi lâyık olmayana vermek ise adaletsizliktir. Adaletsizlik nedir? Bir şeyi konmaması gereken yere koymak. Bu ise sadece felaket getirir.” [3]
Mevlana, adalet sembolü Süleyman Peygamberin ağzından yargı erkinin rolü ve görevini ise şöyle dile anlatır:
Allah bize, devleti, kuvveti, gücü; halk bunalıp da göklere el açmasınlar, şikayetçi olmasınlar, ağlamasınlar diye verdi.
Zulüm görenlerin, ağlayanların âhının göklere yükselmemesi, gökyüzünün, yıldızların muzdarip olmaması,
Yetimlerin iniltilerinden, feryadlarından arşın titrememesi ve hiç kimsenin zulüm hastası olmaması, şiddetle gönlünün yaralanmaması için, ilahi düzen bize krallığı verdi.
Göklere bir tek Ya Rabbi“ çığlığı yükselmesin diye, ülkelerinde yasayı (hukukun üstünlüğünü) tesis ettik.
Ey haksızlığa uğrayan gökyüzüne yönelme, çünkü bu geçici dünyada göksel bir kralın var! [4]
Hâkim düşmanlıkları ve uyuşmazlıkları kesen bir makastır.
Mevlânâ, “Allah adaletinin gölgesi“ olarak nitelendirdiği“[5] görevini bağımsız ve tarafsız şekilde yapan hâkime özel bir değer verir:
« Hakim, Allahın ölçüsü ve terazisidir…O düşmanlıkları ve uyuşmazlıkları kesen bir makastır. O iki tarafın kavga ve tartışmalarını bitirir. »
Hâkim hukuka uygun kararları ile uyuşmazlıklara son verir.
Kıskanç taraf adaletin terazisini gördüğü zaman isyanı bırakır, uysal/söz dinler olur.
Ancak, eşit davranma olmazsa, hakkı olandan daha fazla bile verseniz kendisine verilenden asla tatmin olmaz. [6]
Hâkim Allah vekilidir, Allah adaletinin gölgesidir. Her davacı ve davalının (gerçek niteliğini gösteren) aynasıdır. Zira o, kendi onuru, kızgınlığı ya da çıkarı lehine değil de mağdur olanın lehine cezaya hükmeder.[7]
Mevlana’nın hâkim için yaptığı yukarıdaki nitelendirmeler, ona yüklediği görev ve sorumluluklar hiç tartışmasız yargı bağımsızlığının gerekliliğini ortaya koyar. Yürütmeden, güç odaklarından ve taraflardan bağımsız olmayan bir yargı Tanrının terazisi, mutlak/ilahi adaletin gölgesi olarak nitelendirilebilir mi?
Mevlana’nın bu konudaki bakışı da, günümüzde, “başka kişi ya da organdan emir almamak ve tarafların ve özellikle yürütme organının etki alanı dışında olmak” şeklinde anlaşılan yargı bağımsızlığı anlayışı ile uyumludur.[8]
Diğer yandan Mevlana, şu sözlerle hakimden adil yargılanma hakkını gözetmesini ister.
Ey hakim diğer taraf hazır olmadıkça bir tarafı dinleme. İki taraf da hazır olmazsa hâkimin önünde gerçek ortaya çıkmaz.. Birisi yalnız gelse de yüzlerce şikâyette bulunsa, sakın ha, sakın… hasmını dinlemeden sözünü kabul etme. [9]
Yargıç rüşvete meyilli ise, haksızı haklıdan nasıl ayırt edebilir.
Yargı bağımsızlığı kadar önemli olan bir husus sübjektif bağımsızlık olarak nitelendirilen hâkimin tarafsızlığıdır. Bu tarafsızlığın başlıca engellerinden birisi, günümüzde küresel bir sorun halini alan rüşvet ve yolsuzluk fiilleridir. Mevlânâ, günümüzde Avrupa Konseyinin henüz 2010 yılında çoğulcu demokrasinin temeli olan hukukun üstünlüğünü tehdit eden bir tehlike olarak nitelendirdiği adli yolsuzluk (özellikle hâkim ve savcıların rüşvet alması) tehlikesini dikkate almanın önemine asırlar önce temas eder. Çünkü, hâkimin görevini gerektiği gibi ifasının ve tarafsız olabilmesinin önünde en büyük engel olarak rüşveti gördüğünü şöyle ifade eder:
“Özel çıkar görününce erdem kaybolur: kalpten gelen yüz örtü gözleri kaplar. Yargıç rüşvete meyilli ise, haksızı haklıdan nasıl ayırt edebilir?”
Bilindiği gibi günümüzde yolsuzluğun kabul gören tanımı, “kamu gücünün özel çıkarlar amacıyla kullanılmasıdır.”[10] Mevlana burada, hem yargı erki mensubu hâkimin gücünü özel çıkar için kullanmasından bahsederek günümüzdeki yaklaşıma eşdeğer bir yolsuzluk tanımı yaparken hem de, yargıçtaki rüşvet meylinin tarafsızlığını yitirerek haklıyı haksızdan ayırt etme görevini ifasına engel olacağını ortaya koymaktadır.
Yine başka bir yerde, “Sen rüşvet almadıkça gerçeği görücüsün; alınca ise, kör ve rüşveti verenin kölesi olursun” demek suretiyle rüşvet alan yargıcın tarafsızlığını yitireceğini ve kararının isabetli olmayacağını belirtmektedir.
Mecalis-i Seb’a kitabında da,
“Para ve mal, gözü ve kulağı kapatan bir büyüdür. Bilgi ve beceriyle olaylara inceden inceye bakan hâkim, mala ve rüşvete tamah ederse, gözü bağlanır ve güpegündüz haksızı haklıdan ayırt edemez olur.”
Diyerek aynı gerçeği vurgular.
Mevlana günümüzdeki anlayışa uygun şekilde rüşveti sadece maddi yarar olarak görmez.
“Bir bilginin yanında, bir kimse orada bulunan bir hâkimi överek der ki, dünyada böyle bir hâkim bulunmaz, rüşvet almaz, örneği yoktur. Tarafsızca, hiç çekinmeden adaletin tesisi için çalışır. Bilginin cevabı şöyle olur: Sen rüşvet almıyor diye onu övüyorsun. Bu rüşvet almak değil de nedir ve bundan daha iyi rüşvet ne olabilir ki karşısında onu övüyorsun”.[11]
Görüldüğü gibi, Mevlana hâkime yönelik övgü sözlerinin hem onun tarafsızlığını etkileme tehlikesine dikkat çeker, hem günümüzde rüşvet suçunda gelinen anlayışın daha da ilerisine geçerek, bu tür bir övgüyü rüşvet suçunun oluşumunda “manevi yarar” kapsamında değerlenir.
Tarafsızlık, bilgisizi bilgin yapar.
Mevlana hakimin tarafsızlığı ilkesini bir hikayeye dayanarak günümüzdeki yaklaşım ve standartlara uygun şekilde açıklar:
Bir kimseyi bir yere hakim tayin ederler. O da ağlamaya başlar. Vekili kendisine der: Hakim bey neden ağlıyorsun? Şimdi senin için ağlamak, yakınmak zamanı değildir, bilakis sevinmen ve tebrikleri kabul etme zamanıdır. Hakim ise,
“Ah ederek, işin iç yüzünü bilmeyen kimse nasıl bir karar verebilir? O işin gerçeğini bilen iki kişi arasında, bir cahilden başka bir şey değildir ki…Mahkemeye gelen iki hasım, aralarında geçen olayı bilmektedirler. Zavallı hakim o iki tarafın hilelerini oyunlarını ne bilsin? O hasımların hallerini bilmez ve habersizdir. Böyle olduğu halde canları ve malları hakkında nasıl hüküm verir? der.
Vekili cevaben der ki:
Taraflar aralarındaki olayı bilirler. Fakat beyanları güvenilir değildir. Onların fiillerini bilmezsin, ama sen bütün toplumun ışığısın. Çünkü senin, ayırtetme gücüne zarar verecek ön yargın yok ve bu özgürlük gözler için bir ışıktır. Oysa, kişisel çıkarları o iki kişiyi kör yapmıştır. Tarafgirlikleri sanki onların bilgilerini mezara gömmüştür. Tarafsızlık, bilgisizi bilgin yapar. Halbuki tarafgirlik bilgiyi eğri ve yanlış bir hale getirir.”[12]
Görüldüğü üzere Mevlana önyargısızlık ile tarafsızlığı bir görmektedir. Günümüzde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, hâkimlerin tarafsızlığını aynen Mevlana’nın 13. asırda ifade ettiği gibi, “davanın çözümünü etkileyecek bir önyargı yokluğu”[13] biçiminde anlamaktadır.
Mevlana yukarıdaki ifadelerinde tarafsız olmayan bir hâkimin gerçeği tespit edemeyeceğini ve kararının isabetli olmayacağını çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır.[14]
Sonuç
Çok yönlü bilge kişiliği ve evrenselliğinin içinde yetkin bir hukukçu düşünür kimliği de barındıran Mevlana, eserlerinde çağlar öncesinden yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin günümüzdeki anlayış ve ilkelerle uyumlu açıklamalar getirmektedir.
Ülkemiz aydını, siyasetçisi, yöneticisi ve hukukçusu Mevlânâyı tarihi bir kişilik olarak anmanın ötesinde, eserleri ve düşünceleri üzerinden ve güncel yönüyle tanıdığı ve kavradığı zaman, günümüzde yoğun tartışmalara ve ayrışmalara konu olan yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını daha iyi içselleştirmek ve daha kolay teorik düzeyden pratiğe taşımak mümkün olacaktır.
Ergin ERGÜL*
*Dr./Hâkim
[1] Mesnevi, 6/1495 : Eva De Vitray-Meyerovitch/ Djamchid Mortazavi, Mathnawi, La quête de l’absolu, 6/ 1490 vd., édition du Rocher, Paris 2004, (s.1472; Caferi, s.575)
[2]Mesnevi, 6/2596, (Meyerovitch, s.1537);Şefik Can, Konularına Göre Açıklamalı Mesnevî Tercümesi, Ötüken yayınevi, İstanbul 2003, s. 522.
[3] Mesnevi, 5/1085-1090 (Meyerovitch, s.1153)
[4] Mesnevi, 3/ 4639 vd. (Can, s.365; Meyerovitch, s.818)
[5] Mesnevi, 6/1510
[6] Eva De Vitray-Meyerovitch/ Djamchid Mortazavi, Mathnawi, La quête de l’absolu, 6/ 1490 vd., édition du Rocher, Paris 2004, s.1471
[7] Mesnevi, 5/1512 vd. (Meyerovitch, s.1472)
[8] Ergin Ergül, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Uygulaması, Yargı Yayınevi 2. baskı, Ankara 2004, s.189
[9] Mesnevi,3/4647 vd. (Meyerovitch, s.818)
[10] Ergin Ergül, Küresel Köyde Suç ve Adalet, Adalet yayınevi, Ankara 2008,s. 82
[11] Mevlana, Fîhi Mâ Fîh, çev. Meliha Ülker Anbarcıoğlu, Ataç yayınları, İstanbul 2007, s.146; Çev. Avni Konuk/Hz. Selçuk Eraydın, İz yayıncılık, İstanbul,2006, s.102
[12] Mesnevi, 2/ 2744 vd.,( Can, s.465-466; Meyerovitch, s.459-460)
[13] Ergül, (2004), a.g.e, s.189
[14] Ergin Ergül, Hukukçu ve Yöneticiler İçin Mevlânâ Bilgeliği, Orient yayınları, Ankara 2011, s. 77.